“Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi” demiş, 800 yıl önce, Türkçe’nin bilge ozanı Yunus Emre.
Onunla aynı dönemde yaşamış bir başka ulu kişi, eserlerini Farsça/ İran diliyle yazıp söyleyen Mevlana Celadettin Rumi, Yunus için, “Anadolu’da dolaştığım her yerde onun ayak izlerini gördüm”, demiş.
Yunus Emre Anadolu’yu o kadar çok etkilemiş demek ki.
Bu iki yüce ozan, derin düşünsel bakışlarının yanında Anadolu’nun kültür harmanını da anlatmışlar bize.
İnsanları birliğe çağıran, “gel, kim olursan ol, gel” deyişi yakıştırılmış Mevlana’ya.
Üstelik Anadolu insanı ona Rumi demiş. O zamanlar da Anadolu’ya Bizanslılardan kalma bir yakıştırmayla Roma ülkesi denirmiş.
Kimler geldi kimler geçmedi ki geçmişi çok eski bu yurttan.
Kimler toz olup karışmadı ki bu topraklara.
Güzel sözler Ege Denizi kıyılarında da söylendi.
Martılar taşıdı kanatlarında o sözleri!
Hangi dilde olursa olsun, hangi inancı taşırsa taşısın anlamlı sözcükler hiçbir zaman unutulmadı.
Hem insanı hem dünyayı değiştirdi!
Menderes ırmaklarının getirdiği birikintiler antik çağın önemli Batı Anadolu iskeleleri olan Milet ve Efes limanlarını doldurunca, Akdeniz’den gelip Anadolu içlerine en kolay giriş yapılabilecek bir körfeze sahip Smyrna/İzmir yavaş yavaş parlayacak, zamanla bu eski limanların yerini alacaktı.
*
Bu kentte yıldızı yükselecek kişilerin başında Aelius Aristides gelir.
Aristides beyaz köpüklü dalgalarla, nemli deniz esintileriyle haşır neşir, güzelliği dillere destan Smyrna/İzmir’in en önemli hemşerilerinden biridir.
Bu kentte yaşadığı söylenen Homeros’tan sonra, belki de antik çağda Smyrna/İzmir’de yaşamış en ünlü kişidir.
Alımlı İzmir çok şey borçludur ona!
İ.S.2.yüzyılda, Roma döneminde yaşamış, Helence konuşan, ilginç bir kişiliğe sahip olan bu bilge insan, insanlık kültürüne kattığı değerlerin yanı sıra, İzmir kentinin varlığını sürdürmesine, bugünlere ulaşmasına neden olmuştur.
Aelius Aristides muhtemelen, bugünkü Balıkesir çevresinde doğdu.
Zengin bir toprak sahibi olan babası onun Smyrna/İzmir’de eğitim görmesini sağladı.
Genç adam Atina ve Mısır/İskenderiye’ye seyahat etti, oradaki bilgelerden aldığı bilgilerle kendini geliştirdi.
Her bilge kişi gibi bildiklerini paylaştı.
Bilgiyi paylaşmak başlangıcında insanlığın en ilksel eylemlerinden, geliştikçe en onurlu erdemlerinden biridir
Zamanla Dünya’nın gelmiş geçmiş en büyük söz ustalarından, en etkili konuşmacılarından biri olacaktır Smyrnalı/İzmirli Aristides.
Aristides tarihin İzmir’e armağan ettiği eşsiz bir söylevcidir.
Körfezin kumsallı, çakıllı sahilinde yetişmiş, söylediği özlü sözlerle ünlenmiştir.
Sanatının en derin bilgilerine sahip olan bir kişi olarak bilinir.
Konuşurken laf kalabalığı yapmaz. Anlamlı sözlerle onu dinleyenleri kuşatır, avucunun içine alır.
Hani derler ya “ağzından bal akıyor”. İşte öyle bir kişiliktir Aristides.
“Orotor” denirmiş o çağda işi güzel sözler söylemek olan ustalara. Bu sözcük koroyla söylenen bir müzik türü olan “Orotorya” sözcüğünün kökenidir.
Güzel sözler uzmanı Aristides “Smyrna/İzmir söylevi” adlı eserinde kenti o kadar güzel anlatmış ki dinleyen/okuyan kişi, kentte bir rehber eşliğinde dolaştığını sanırmış.
Süt beyaz renkli sütunlar, kemerlerle yapılmış arkadlar, tiyatronun kireç taşından yapılmış oturakları, mermerden ve tunçtan zarif heykeller, yolları süsleyen kaldırım taşları ve denizin eşsiz yosun kokusu..
Aristides’in yaptığı sanat, “güzel konuşmak”; yine Smyrnalı/İzmirli ozan Homeros’un deyişiyle “kanatlı sözler söylemek”, antik çağın en seçkin etkinliklerinden biridir.
*
Elbette, insanı insan yapan en önemli özelliklerin başında gelir konuşmak.
Beyninin gelişmişliği, boğaz ve ağız yapısı insanın anlamlı sesler çıkarmasının nedenidir.
Bu yetenekle, birbiriyle konuşarak iletişim kurar, anlaşır insan.
Konuşmak, örgütlü toplum oluşturmanın, toplumsal gelişmişliği ilerletmenin en önemli öğelerindendir.
İnsanın, onu diğer canlılardan ayıran niteliğidir.
17.yüzyılda yaşamış, Latincesiyle “cogito ergo sum”, “düşünüyorum öyleyse varım” diyen büyük Fransız düşünür Decartes (Dekart) bir varlık olarak insanı tanımlarken “insan konuşan hayvandır” demiş.
Konuşarak akıllanmış insan. Akıllanarak konuşmuş.
Konuşmak sözlerle, sözcüklerle biçim ve anlam kazanıyor.
İçeriği olmayan sözlere “içi boş”, “boş laf” deniyor.
Çocuklar sözcüklerle evreni, dünyayı, toplumu, kendini tanıyor.
*
İnsanlar düzenli toplumlar kurdukça birey ve toplum davranışlarında daha etkin oldu sözler.
Doğru seçilmiş sözler bir toplumu ya da kişileri birlikte davranmaya ikna etmeyi, yön göstermeyi sağlayabilir.
Bir kıvılcım nasıl bir bozkırı yakarsa bir söz, sözcükler de kişilerin bilincini değiştirebilir, bir toplumu ayağa kaldırabilir.
Bu nedenlerle tarih boyunca insanlık söze, sözlere, sözcülere çok önem vermiştir.
Türkçe’de “hitabet”; “etkili söz söyleme”, “belagat”; “iyi konuşma, sözle inandırma” yeteneği olarak tanımlanan işlevler insanı, toplumları her zaman etkilemiştir.
Yabancı dillerde “retorik, orotori” deniyor bu tanımlara.
Anadolu camilerinde imanı, dünü ve yarını anlatma görevi olan “hatiplik” çok önemli bir iştir.
Halide Edip Adıvar’ın 19 Mayıs 1919’da İstanbul-Fatih Meydanında yaptığı konuşma Kurtuluş Savaşını ateşleyen, hala dillerden düşmeyen bir hatiplik örneğidir.
“Yedi düvel”in temsil ettiği emperyalizme karşı hop oturup hop kalkmıştı o gün koca İstanbul.
Nurhak Dağlarında öldürülen ODTÜ’lü Sinan Cemgil 1967-68 gençlik hareketinin, gencecik yaşında, müthiş hatibidir.
İ.Ö.1.yüzyılda yaşamış Romalı filozof Çiçero da ünlü konuşmacıların başındadır. Roma’da Cumhuriyetin yıkılıp İmparatorluğun kurulmasının yolunu açan söylevler onundur.
Belki de bu yüzden, 15.yüzyılın Mısırlı bilgini Ahmed İbşihi “söz söylemeyi öğrenmek, kılıç kullanmayı öğrenmekten zordur” demişti.
*
Smyrna/İzmir antik çağların da en güzel kentlerinden biriydi.
Bugünkü Bayraklı semtinde, İzmir Körfezine dökülen Meles Çayı kıyısındaki bir tepe üzerine kurulu eski Smyrna, bu çayın getirdiği alüvyonların kıyıyı doldurmasının ardından yaşanacak yer olmaktan çıktı ve terk edildi.
Kadifekale/Pagos tepesinin kuzey yamaçlarından denize doğru, bugün Tilkilik, Namazgah/Agora denilen yöreye taşındı.
Bu yeni İzmir’de yaşayan, güzel sözlerin ustası Aristides’in sağlığıyla ilgili endişeleri vardı. Çoğunlukla kendini iyi hissetmiyordu.
Kimileri “hastalık hastası”, diyordu ona!
Şifa bulmak için Smyrna’nın kuzeyindeki Pergamon/Bergama’daki, o zamanın en büyük hastanelerinden biri sayılan Asklepion’a gidiyordu.
Adını Helenler’in sağlık tanrısı Asklepios’dan alan, kapısına “buraya ölüm giremez” yazıldığı rivayet edilen bu sayrı evi hastaları farklı özelliklerle tedavi ediyordu.
Oruç tutma, alışılmadık beslenmeler, kan alma, barsakları boşaltma, kusma, soğuk suda banyo yapma ya da hiç yıkanmama, tiyatro oyunları oynama, drama/oyun ile sorunlu yaşanmışlıkları canlandırma Pergamon/Bergama Asklepion’u hekimlerinin iyileştirme yöntemlerindendi.
Hastalar uyku odalarına alınır, gördükleri rüyaları kaydetmeleri istenirdi.
Aristides de bu odalarda gördüğü rüyaları not alıyor, rüyalarında Tanrı Asklepios’la yaptığını sandığı konuşmaları kaydediyordu.
Bu belgeler “Kutsal Masallar” adıyla zamanımıza kadar gelmiştir.
Günümüzde bazı hekimler bu tür tedavi ve kayıtları, Sigmund Freud’la gelişen çağdaş “psikanaliz” uygulamalarının ilk belirtileri olarak kabul ediyor.
Aristides’ten bir kuşak sonra yaşayan antik çağın ünlü hekimi, insan vücudunda kanın dolaşım halinde olduğunu bulan Pergamonlu/Bergamalı Galenos da “Hastalara iyi olmaları için önerilerde bulunduğumuzda hekimleri dinlemiyorlar. Onlara bu önerileri tanrıların yaptığını söylediğimizde hemen kabul ediyorlar” diyordu.
Günümüze beş kitabı kalmış Aristides’in “Kutsal Masallar” adlı eserinde adı geçen Alianoi’nin, Bergama yakınlarındaki eski “Paşa Ilıcası”nın bulunduğu ve şimdi Yortanlı sulama barajı altında kalan ören yeri olduğu sanılıyor.
Bergamalı hekim Galenos İzmirli büyük söylevci Aristides’i şöyle tanımlıyordu: “Ruhları doğuştan güçlü ve bedenleri zayıf olan çok az insan gördüm, onlardan biri Aristides’tir… Yaşamı boyunca öğretme ve güzel konuşma çabasında olduğu için, tüm vücudu harap oldu.”
Yoğun düşünsel çalışmaların bedelini insanların bedenleri mi ödüyor?
*
Aristides’in yaşadığı dönem, Mısır’dan Britanya’ya kadar o zamanın uygar dünyasına egemen olan Roma İmparatorluğu dönemidir. Batı Anadolu da Roma’nın buyruğu altındadır.
Roma’nın en iyi beş İmparatorundan sonuncusu olan Marcus Aurelius, İ.S.176 yılında, Anadolu ziyareti sırasında Smyrna/İzmir’e de gelir.
Pagos/Kadifekale eteklerindeki Smyrna’ya/İzmir’e konuk olan İmparator Aurelius’u halk iyi karşılar. Kentlerinin ünlüsü Aristides’le tanıştırmak ister.
Aurelius buyurur, Aristides huzura getirilir. İmparator ondan yeteneğini göstermesini, bir konuşma yapmasını ister.
Ünlü söylevci, “ben doğaçlama, rast gele konuşmalar yapmam, bana bir konu verin yarın size o konu hakkında konuşayım. Gelişigüzel değil kusursuz sözcüklerle konuşmak isterim“, der.
İmparator kabul eder ve ertesi gün Smyrna Agorası/Pazaryeri meydanında toplanan tüm halkın önünde, iyi hazırlanmış Aristides, insanlığın kültür tarihine geçen, bugün de anılmasını sağlayan ünlü söylevini verir.
Aristides’in güzel sözleri İzmir körfezinin mavi dalgaları üzerinde kayar; imbatın kollarında yayılır gider.
Günümüze kadar ulaşır!
İmparator Aurelius söylevi çok beğenmiştir.
Övgülerle onurlandırır. Ona, yaşamı boyunca sorunsuz yaşam koşulları sağlanmasını yetkililere buyurur. Sonra kentten ayrılır.
*
Ertesi yıl, İ.S.177 yılı başlarında, yerin oynaklığına alışkın İzmir ve çevresi, belki de bugüne kadar görülmemiş müthiş bir depremle yüz yüze kalır.
Sanki bir şeye kızmıştır toprak, öfkesini kusar!
Sakız, Sisam adalarının yanı sıra, bu 10 şiddetinde olduğu düşünülen sarsıntıyla Smyrna/İzmir de yerle bir olur.
14.yüzyılda yaşamış Tunuslu düşünür İbni Haldun’a atfedilen “coğrafya kader” ise deprem de İzmir’in kaderidir.
Narin mermer kolonlar, zarif heykeller yıkılır.
Seçkinlerin köşkleri, kölelerin damları toz duman olur.
Kentte taş taş üstünde kalmaz.
Onlarca kişi ölür.
Ne yapsın kentliler?
Nasıl ayağa kaldırılacaktır yere düşmüş bu güzel kız?
Smyna’nın/İzmir’in bilgesi Aristides’e başvururlar.
Onu çok beğendiğine göre, Roma İmparatoru Aurelius’a bir mektup yazmasını, Roma’nın kente yardım etmesini sağlamasını isterler.
Tarihe “İmparator’a Smyrna ile ilgili Mektup” olarak geçen bu belgede Aristides Smyrna’da deprem sonucu yaşanan felaketi kendi üslubuyla, üstün yeteneğiyle, güzel seçilmiş sözcüklerle anlatır.
“Denizden esen yeller ıssız topraklarda dolaşıyor şimdi”, der.
Roma’da mektubu okuyan Aurelius’un çok duygulandığı, hıçkırıklara boğulduğu, mektubun yazıldığı parşömenin göz yaşlarıyla ıslandığı anlatılır.
Depremle yıkılan birçok kente yardım eden Aurelius Smyna’ya özel olarak sahip çıkar, küp dolusu altın gönderir.
Kent yeniden imar edilir. Görkemli güzel İzmir yeniden can bulur.
*
Arkeologların bugün kazılarla ortaya çıkarmaya çalıştığı antik Smyrna kalıntılarının çoğu o dönemden kalmadır.
Aristides’den yaklaşık 50 yıl sonra yaşamış Helen bilge Philostratos “Aristides’in Smyrna’yı yeniden kurduğunu söylemek, yalnızca ona yakıştırılan bir övgü değil, adaletli ve doğru bir tutumdur.”, diye yazar.
Smyrnalılar ona saygılarını göstermek için Agora’nın, Pazaryeri’nin ortasına Aristides’in bronzdan bir heykelini dikerler.
Kaidesine de “iyiliği ve güzel sözleri için bu anıt dikilmiştir” diye yazarlar.
Günümüzde sık sık unutulan bir erdem var:
“Tabii ki marifet iltifata tabii olmalıdır”!
Aristides son yıllarını Smyrna’nın/İzmir’in kuzeyinde bulunan kır evlerinde geçirir.
Yıkılmış, onarımı hızla süren kentte kalmak istememiştir herhalde.
Depremden dört yıl sonra, İ.S.181’de ölür.
*
“O”; bilge ve erdemli olmayı, insanları kucaklamayı güzel konuşmakla birleştirmeyi başarmış ender insanlardandır.
İyi ki böyle insanlar vardı/var.
İşte İzmir böyle bir hemşeriye sahipmiş bir zamanlar.
Hiç unutmamak gerek!
Kentler tarihleriyle yaşıyor.
Geçmişteki yaşanmışlıklar günümüzü anlamlı hale getirdiği gibi öngörmeye çalıştığımız yarınımıza da ışık tutuyor.
Sefa Taşkın
02.12.2022
Bergama
GÜNDEM
05 Kasım 2024GÜNDEM
05 Kasım 2024GÜNDEM
05 Kasım 2024GÜNDEM
05 Kasım 2024GÜNDEM
05 Kasım 2024GÜNDEM
05 Kasım 2024GÜNDEM
05 Kasım 2024